Küresel Sumud Filosu aktivistleri A Haber’de! İsrail askerinden şoke eden söz: Türk’üm | “O sözü duyunca canım çok acıdı”

Terör devleti İsrail, Gazze için yola çıkan ve Küresel Sumud Filosu’na ait gemilere saldırı düzenleyerek 500’e yakın aktivisti esir almıştı. Gemide bulunan aktivistlerden Dilek Tekocak ve Mehmet Emin Aydın A Haber’de Gece Ajansı programına katılarak İsrail’in zulmünü anlattı. Dilek Tekocak esir alınmalarının ardından kafeslere konulduklarını ve başörtüsünü takmalarına izin vermediklerini belirtmesinin ardından siyonist ordudaki bazı askerlerin Türkçe konuştuğunu ifade etti. Yaşadığı bir anısını anlatan Tekocak; “İsrail askerine sorduğumda ‘Türk’üm’ dedi. Gerçekten çok şaşırdım. Türk olduğunu öğrendiğim an kolumu sıkıp morarttıkları an bile böyle bir acı çekmemiştim. Kendini Türk olarak tanımlaması canımı çok acıttı.” dedi. Siyonist ordunun saldırısı sonucu kaburgası çatlayan Türk aktivist Mehmet Emin Aydın ise daha önce Madleen gemisinde bulunan ve İsrail’in 2. kez sınır dışı ettiği Greta Thunberg’e yapılan eziyet anlarına şahit olduğunu belirterek “Greta’nın koluna zorla İsrail bayrağı koyarak yerlerde sürüklediler. Onu tek başına böceklerin olduğu bir hücreye kapattılar.” ifadelerini kullandı.
İsrail’in ablukasını kırmak ve insani yardım için 31 Ağustos’ta Gazze’ye doğru yola çıkan Küresel Sumud Filosu, uluslararası sularda katil İsrail askerleri tarafından saldırıya uğramış ve esir alınarak cezaevine götürülmüştü. Dün Türkiye’nin gönderdiği özel uçak ile İstanbul’a ulaşan aktivistlerden Dilek Tekocak ve Mehmet Emin Aydın, A Haber’de Sinan Tatlı’nın sunduğu Gece Ajansı programına katılarak İsrail’in yaptıklarını ve yaşadıklarını zulmü anlattı.
“ETRAFIMIZDA TACİZ TURLARI ATARAK SALDIRIYA BAŞLADILAR”
Türk aktivistler Dilek Tekocak: Aslında saldırı tedricen başladı. Bir gün önce biliyorsunuz taciz turları attılar etrafımızda. İnternet bağlantımızı kestiler, radyo sinyallerimizi bozdular. Biz aslında o gün bir saldırı olabilir diye bekledik ancak bir süre sonra gittiler. Hatta iki defa gittiler, bir süre sonra tekrar döndüler. Ertesi gün de saldırı olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyorduk. Aslında teyakkuzdaydık. Tüm gün bununla alakalı konuştuk, aramızda istişareler yaptık. Ertesi gün de zaten hava karardığı gibi amiral gemilerden ilki olan Alma, ikinci olarak da benim içinde bulunduğum Sirius Gemisi’ne müdahale edildi. Ancak şöyle bir karar almıştık: Herhangi bir gemiye müdahale edildikten sonra diğer gemiler devam edecek kararı almıştık. Nitekim de öyle oldu. Bizim gemilere müdahale edildikten sonra kalan gemiler gidebilecekleri en yakın noktaya kadar gitmeye çalışacaklardı ve böylece ablukayı kırmaya çalışacaklardı ve Elhamdülillah Gazze karasularına girerek aslında ilk aşama olan ablukanın kırılması gerçekleşti. Ve bundan dolayı da çok ciddi bir kazanım olduğunun farkındayız aslında bunun. Şu anda yeni filolar yolda. İnşallah bir sonraki aşama artık Gazze sahiline ulaşmak.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“14 SAAT BOYUNCA UZUN NAMLULU SİLAHLARLA BAŞIMIZDA BEKLEDİLER”
Zodyaklar bizim gemimize yaklaştığı anda biz daha öncesinde zaten telefonları toplamıştık ve telefonlarımızı denize attık, herhangi özel bilgilere ulaşmamaları için. Gemiye çıktıkları ilk an yaptıkları ilk şey aslında kameraları sökmek oldu ve bayrakları tabii ki. Kameraları artık etkisiz hale getirdikten sonra bizi ön güverteden arka güverteye aldılar. Üzerimiz arandı, herhangi bir şey var mı diye kontrol edildi. Daha sonra arka güverteden tekrar ön güverteye aldılar ve belirli yerlere oturttular, kendi belirledikleri yerlere. Bizim ilk başta oturduğumuz yerler değişti ve 14 saat boyunca burada hareketsiz olarak bekledik. Artık yorulup da elimizi, arkamızı, belimize koyduğumuz zaman buna dahi müdahale ettiler. İlk 14 saat başımızda İsrail askerleri, ellerinde uzun namlulu silahlar ve ışıklarını bize doğrultmuş bir şekilde bekledik.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“BİZİM GEMİMİZDEKİ BİSKÜVİ VE SUYU İKRAM EDİYORMUŞ GİBİ KAMERAYA ÇEKTİLER”
Bizim gemimizde bulunan sulardan ikram ediyorlardı ve bisküvilerden. Bu arada kameraya çekiyorlardı. Bunu daha önce zaten aramızda konuşmuştuk: Bunu bize karşı kullanacaklarını biliyorduk. Bu yüzden birçoğumuz aslında suyu da, ikram edilen bisküvileri de kendi gemimizde olduğu halde almadık. Çünkü dünyaya “Biz esirlere, esir hukukuna uygun bir şekilde davranıyoruz” mesajını vermek için aslında bunu böyle yapıyorlardı. Bunu biliyorduk.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“MEGAFONLARLA ALAY EDİP BİZE HAKARET ETTİLER”
14 saatin sonunda artık güneş doğmuş ve çok ciddi bir şekilde bizi yakmaya başlamıştı. Bu defa bizi alt güverteye aldılar. Bir 4-5 saat kadar da orada yolculuk yaptık Aşdod Limanı’na doğru. Aşdod Limanı’na geldiğimizde de yine bir süre beklemek mecburiyetinde kaldık ama buradaki tacizler çok garipti. İşte diğer yanımızdan geçen Zodyaklar megafonlarla bizimle alay ettiler. İşte korsan müziği falan çalıyorlardı. Bazı hakaretler ettiler, sloganlar attılar, bir şeyler yaptılar. İki saat kadar da orada bekledik limanda bekledik. Ondan sonra artık bizi gözaltı alanına gemileri teker teker almaya başladılar.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“BENİ SÜRÜYE SÜRÜYE CEZAEVİ ARABASINA KOYDULAR”
Türk aktivist Mehmet Emin Aydın: Kaburgam çatlak. Çok şükür kırık değil. Tam hapishaneden bizi deport etmek için havaalanına götürüldüğü sırada artık sürekli kafamızı eğmeye çalışıyorlardı, sürekli bizi eğmeye böyle bir sanki bir uluslararası suçluymuşuz gibi, teröristmişiz gibi davranmaya çalışıyorlardı ama biz tamamen barışçıl ve insani yardım yolcularıydık ve bu da artık beni rahatsız etmeye başladı. Bir insani irkilme yaşadım ve kendimi düzeltmeye çalıştım ve ister istemez itmiş oldum bana bunu yapmaya çalışan gardiyanı ve o sırada sekiz kişi üzerime çullandı. Ve yine Allah bir kuvvet verdi, nasıl oldu bilmiyorum, yere düşmedim. Bu artık düşmemem zorlarına gitti. Gelip birisi sağ yedinci ve sekizinci kaburgama bir diz tekmesi attı. O sırada nefesim kesildi ve yere düştüm. Beni sürükleye sürükleye cezaevi arabasına koydular. O sırada kaburgalarım incindi. Zaten dün de adli tıpta bunların tespitleri yapıldı ve tüm raporlarımıza işlendi.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“BAZI İSRAİL ASKERLERİ TÜRKÇE KONUŞUYORDU”
Gazeteci Mete Sohtaoğlu, Sumud Filosu’nu ele geçiren İsrail askerlerinin Türkçe bilip bilmediklerini sorarken aktivistler Dilek Tekocak şu sözler ile yanıt verdi:
Gemi içerisine baskın yapan işgalci askerler yüzleri kapalıydı. Yani hiçbirinin yüzü açık değildi. Hatta dikkatimi çekti, su içerlerken dahi o maskenin üzerinden içtiler suyu. Onların üzerinde çok ciddi teçhizat vardı. Yani çok ağır silahlar vardı ve silahlar sürekli bize doğrultulmuş bir şekilde aslında nöbet tutuyorlardı. Şimdi birkaç kişi elinde büyük uzun namlulu silahlarla nöbet tutuyordu. Bir tanesi çok dikkatimi çekti. O da elinde küçük bir silahı, işte oynarken, onu bize karşı tutuyordu. Ama hiçbir şekilde yüzlerini açmadılar. Orada Türkçe konuşanı duymadım. Kendi aralarında ama sürekli gülüp bir şeyler anlatıyorlardı. İbranice konuşuyorlardı. Özellikle İbranice konuşuyorlardı. İngilizce konuşmamaya da özellikle dikkat ediyorlardı. Çünkü gemideki hemen hemen herkes İngilizce biliyordu. Ancak biz Aşdod Limanı’na getirilip bir toplanma alanına götürüldüğümüzde, paravanlarla etrafı çevrili, beton bir zemine oturtulduğumuzda, orada yine yeşil kıyafetli bir İsrail askeri gayet güzel, düzgün bir Türkçeyle özellikle Türklerin başına gelip onlara işte böyle emirler verip, onlara hakaret edip, “Kafanı kaldırma”, hatta bir tanesi “öleceksin, ölmeyeceksin” gibi sözler söyledi.
A Haber – Ekran Görüntüsü
“İSRAİL ASKERİ ‘BEN TÜRKÜM’ DEDİ, ÇOK ŞAŞIRDIM”
Çok ciddi işte insanları gidip itip kakıp, kalkmayana “Kafanı indir”, “İşte bağdaş kurana dizinin üzerine otur”, “Dizinin üzerine oturana kafanı indir” deyip böyle bu şekilde müdahale ediyordu. O nereli bir vatandaşıydı bilmiyorum. Ancak biz içeriye geçtiğimizde avukatların olduğu bölümde biz bizimle tercümanların işte tercüman vasıtasıyla iletişim kuracağımız söylendi. Orada bir İsrail askeri gayet güzel, düzgün Türkçesi olan bir İsrail askeri, o yumuşak üslupla konuşmaya çalıştı benimle. Ben direkt onunla muhatap oldum çünkü. Ona bir süre sonra artık sorular bitince, adli avukatlarıyla o iletişim sağlanınca ben adli avukatıyla Arapça olarak “Onlara güvenmiyorum. Yani kontrol eder misiniz söylediklerimi, yazdılar mı?” dedim. Çünkü ben direkt deport kağıdını imzalamadım, şerh düştüm. “Yani biz uluslararası sularda İsrail askerleri tarafından zorla kaçırılarak buraya getirildik ve zorla getirildiğim buradan bir an önce ülkeme gitmek istiyorum” diye aslında onların ben İsrail’e izinsiz girdiğimin tam tersini oraya yazıp şerh düşüp o şekilde imzalamıştım. İşte bunu yazıp yazmadığını ben adli avukatına Arapça olarak sordum. “Güvenmiyorum” deyince “Sizin ağzınızdan ne çıkıyorsa ben onu yazıyorum buraya” dedi. Oradaki İsrail askeri. Çok düzgün Türkçe konuşuyordu ve ben ona “Sen bu kadar güzel Türkçeyi nereden öğrendin?” diye sordum. Biraz daha iyi böyle yumuşak davranınca “O da ben Yozgatlıyım, ben Türk’üm” dedi. “Benim babam Yozgatlı” dedi. Çok şaşırdım, gerçekten çok şaşırdım. Ben Türk’üm dedi. Yani kendini Türk olarak aslında görüyor. Büyük ihtimalle Türkiye’nin bütün imkanlarından da faydalanıyor, kendini Türk olarak tanımlaması.